Son dönemlerde, özellikle kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi saldırılar, istismar, şiddet ve zorbalık ciddi bir derecede artmış durumda. Bu saldırıların çoğu ise kimliği belirsiz kişiler tarafından gerçekleştiriliyor ve yetkililere başvuru yapıldığında çoğunlukla cezasız kalıyor
[embed]https://www.youtube.com/watch?v=5ZJ9YXSriuc[/embed]
Gazetecilerin çevrimiçi şiddet ile karşılaştıklarında neler yaşadıklarını ve bununla nasıl mücadele ettiklerini, Medya Koridoru Genel Yayın Yönetmeni, gazeteci Canan Kaya moderatörlüğünde Azerbaycan Internet Gözetimi Kurucusu, Gazeteci Arzu Geybulla ve TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu Üyesi, Gazeteci Gülfem Karataş ile 28 Nisan akşamı düzenlenen panelde konuştuk.
Geybulla: ‘Hikayeler aynı olmasa da, deneyimlerin aynı olduğunu, yalnız olmadığımızı gördük’
Söze başlayan gazeteci Arzu Geybulla, PEN Amerika’nın fiziksel veya cinsel şiddet tehditleri, saldırgan mesajlar, gizlilik ihlalleri gibi tüm taciz çeşitlerinin tanımlarına yer verdiği Online Çevrimiçi Taciz Alan Klavuzuna göre online tacizin tanımını “Bir birey veya grubun zararlı davranışlar yoluyla çevrimiçi olarak yaygın veya şiddetli bir şekilde hedeflemesi” olarak belirtti. Çevrimiçi şiddet kavram bilincinin 2014-2015 yıllarında lugatımıza yerleştiğini düşünen Geybulla, taciz kampanyası olarak bilinen “Gamergate” tartışmasının bu duruma öncü olduğundan bahsetti. Oyun geliştiricileri Zoë Quinn ve Brianna Wu ile feminist eleştirmen Anita Sarkeesian’ın hedef alındığı olayın, halka açık bir şekilde konuşmaya başladığımız dönemin başlangıç noktası olarak değerlendirilebileceğini belirtti. Geybulla, “Bu durumun taciz olduğu ve farklı çeşitlerinin olduğu, bu konuda konuşmamız gerektiği, konferanslar, atölyeler düzenlenip başa çıkma yöntemlerinin tartışılması gerektiği konuları daha çok konuşulur oldu. Sivil toplum kuruluşları bu yüzden çok önemli bir yere sahip, mağdur insanlara yardım etmek amacıyla birçok kampanya, toplantı düzenlendi. Deneyimlerin paylaşılmasının ne kadar önemli olduğunu anladık çünkü her ne kadar hikayeler aynı olmasa da, deneyimlerin aynı olduğunu, yalnız olmadığımızı gördük” sözlerini kullandı.Sosyal medya platformlarının çevrimiçi şiddet ile mücadelede önemine dikkat çeken Geybulla, bu platformlarda birebir muhatap bulunamadığına değinerek sözlerine şöyle devam etti: “Platformlardan destek alamadığımız zaman, araya sivil toplum kuruluşları gibi üçüncü aktörler devreye giriyor. Birebir sorun çözülmüyor fakat dolaylı yoldan bir şekilde destek alabiliyor vesorunu çözmeye çalışıyoruz.”Son olarak çevrimiçi şiddet ile mücadele yollarına değinerek, “Yaşadığınız olayı mutlaka belgelendirmelisiniz. Yalnız olmadığınızı hatırlayın ve bunun bilincine varın. Yardım istemekten çekinmeyin. Sendikalar, uluslararası gazeteci örgütleri, sivil toplum kuruluşları var ve yardım etmeye hazırlar. Bu konuda birçok insanın çalıştığını bilmek çok önemli. Evet, böyle bir şey var. bunun ne olduğunu biliyoruz, çeşitlerini biliyoruz, yalnız değiliz, savaşıyoruz ve savaşmaya devam edeceğiz” şeklinde ifade etti.
Karataş: ‘Dayanışmanın caydırıcı etkisi oluyor, bu yüzden yalnız olmadığımızı bilmek çok önemli’
Sözlerine özellikle sendika hakkında bilgilere dikkat çekerek başlayan gazeteci Gülfem Karataş, gazetecilerin kaldığı çevrimiçi şiddette cinsiyet ayrımına dikkat çekti. Kadın gazetecilerin kaba söylem ve hakarete maruz kaldığını, LGBTİ+ gazetecilerin bunun yanında özellikle kimliklerine karşı tehditlere maruz kaldıklarından bahsetti.Hukuk sisteminin olmadığına dikkat çeken Karataş, bu denli çaresiz bir konuma sürüklenmenin yılma, sektörden uzaklaşma, meslekten soğuma gibi yan etkileri olduğundan bahsederek sözlerine şöyle devam etti: “Dilimizde caydırıcı etki anlamına gelen "chilling effect" teriminden bahsetmek istiyorum. Gazeteciler artık sosyal medyayı kendi haberlerini yayabilmek, seslerini duyurabilmek, kamuoyu oluşturabilmek için çok fazla kullanıyor, özellikle Twitter en çok kullanılan ortam. Twitter’dan kamuoyuna açılan bir hesap ile tüm saldırılara açık hale geliyorsunuz. Yaptığınız haber veya yazdığınız görüşten dolayı o kadar çok saldırıya uğruyorsunuz ki, kendinizde bu paylaşımı silme zorunluluğu hissediyorsunuz. Hatta bir süre sonra haber yayma amacıyla kullanılan hesabı kullanmaktan da vazgeçiyorsunuz, caydırıcı etki de bu şekilde ortaya çıkıyor. Bu durum bizi oto sansüre sürüklüyor. Türkiye’de çevrimiçi şiddete karşı caydırıcı bir sistem olmaması, bizi meslekten uzaklaştırıyor.”Siber suçlarla ilgili herhangi bir kanun veya hukuki sürecin bulunmadığına değinen Karataş, bu durumun torba yasa tasarılarıyla düzeltilecek bir mesela olmadığını belirtti: “Hukuk sistemi çok yavaş işliyor ve günceli yakalayamıyor, bu yüzden biz kendi yöntemlerimizi bulmaya çalışıyoruz. Bu durumla karşılaştığımızda, kendi hesaplarımızdan, kadın gazetecilerin dayanışması ile karşı bir saldırı düzenliyoruz, savunma yapıyoruz. Dayanışmanın caydırıcı etkisi oluyor, bu yüzden yalnız olmadığımızı bilmek çok önemli. Şiddet en çok kişiyi psikolojik olarak yaralıyor, o yüzden böylesi bir dayanışma özellikle psikolojik olarak çok iyi geliyor ve bu durumun farkındalığımızı da arttırdığını düşünüyorum.”Son olarak çevrimiçi şiddet ile mücadele yollarına değinerek, “Sendika ve komisyon içerisinde birbirimize psikolojik destek sağlamaya çalışıyoruz, bir arada olduğumuzu hissettirmeye çalışıyoruz. Bu sebeple şiddete maruz kalan tüm gazeteciler bana ve sendikaya ulaşabilirler. Platformlarda muhatap bulamıyoruz, yönetim olarak cinsiyet eşitliğine inanıyoruz, yarın şiddete maruz kalan kişiler herhangi birimiz olabiliriz ve bunun bilincindeyiz” sözlerini kullandı.