Mahkemeler haberleri sansürlemek için sergiledikleri hızı, haberlere konu hak ihlallerini gidermek için sergilemiyor

Mahkemeler haberleri sansürlemek için sergiledikleri hızı, haberlere konu hak ihlallerini gidermek için sergilemiyor

Suya Yazı isimli yazı dizimizin onuncu ve son makalesi, Gazete Pencere'den Tolga Baclı tarafından kaleme alındı.

TOLGA BALCI

Türkiye’de sansür tarihinin izlerini takip ederseniz bu topraklarda sansürün basılı ilk gazeteden beri var olduğunu göreceksiniz.

Basına sansür, en belirgin kavram olarak 2. Abdülhamit döneminin tanımlanmasında ortaya çıksa da Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), son 20 yılda yaptıklarıyla Abdülhamit’i bile kıskandıracak derecede sansür ve yasaklarla adı anılan bir partiye dönüştü.

Türkiye’de ana akım denilebilecek kanalların iktidara yakın iş insanlarına aktarılması sonucu AKP, ülkedeki yaygın basın yayın faaliyetlerini tek bir elden kontrol edebilme şansına erişti. Medyadaki dönüşüm, büyük sermayedarların ellerindeki kanal ve gazetelere yönelik siyasi bir saldırı ile 

Eskinin nadirde olsa hükümet karşıtı yayınlar yapabilen patronlarının yerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a biat eden AKP’li sermayedarlar aldı.

AKP’nin medya siyaseti, Basın İlan Kurumu ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunu (BTK), kontrol edemediği irili ufaklı diğer medya gruplarının üstünde Demokles’in kılıcı gibi tutuyor. sadece AKP’yi ilgilendiren durumlar için yalanlama aracı olarak kullanılan İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) de bu kuşatmaya destek veriyor.

15 Temmuz’da yaşanan darbe girişimi sonrası kapatılan kanallar, tutuklanan gazeteciler ve haberlere erişimin bir bir engellenmesi ise Türkiye’de medyanın nefes almasını zorlaştırıyor.

Durum artık o kadar ilginç bir hâl almaya başladı ki AKP’li ya da Milliyetçi Hareket Partili (MHP) siyasiler ile hükümete yakın isimlerin sosyal medyada kendi rızalarıyla paylaştıkları fotoğraflara ilişkin haberler dahi erişime engellenebiliyor.

Örneğin, Cumhurbaşkanı Danışmanı Orhan Karakurt’un taktığı saat ve giydiği ayakkabı hakkındaki haberlere Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 29 Ağustos tarihli kararıyla erişime engellendi.

Buna benzer yüzlerce erişim engeli kararına tanıklık ettik. Hatta bazı haberler, yayımlanır yayımlanmaz erişime engelleniyor. Öyle ki mahkemeler, haberleri sansürlemek için sergiledikleri hızı, haberlere konu olan hak ihlallerinin giderilmesi için sergilemiyor.

Peki engelleme girişimleri haberlerin yayılmasını engelliyor mu?

Elbette erişim engeli kararı aynı zamanda haber alma hakkına da bir saldırı. İlk etapta sansür işe yarıyor gibi görünebilir ancak erişim engeli getirilen içeriklere ilişkin biz gazetecilerin hazırladığı “erişim engeli getirildi” haberleri bu bilginin aktarımını devam ettiriyor. Yer yer erişim engeli getirildi haberlerine de erişim engeli getiriliyor ve biz yine erişim engeli getirilen habere ilişkin yapılan erişim engeli getirildi haberine erişim engeli getirildi haberi hazırlıyoruz. Bu durum artık Türkiye’de bir paradoks haline geldi.

Rüşvet karşılığı erişim engeli kararı verildiği iddiaları Ekim 2023’te cumhuriyet savcılarının mektupları ile gün yüzüne çıktı ve yargıyı karıştırdı. Elbette bu haberlere de erişim engeli kararı getirildi. Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK), inceleme başlattığını açıkladı ama duruma ilişkin somut bir adım atılmadı. Bu iddiaların da üstü böylece kapatılmış oldu.

Bu durumun bir borsasının yaratıldığına ilişkin haberler de Türkiye’de sansürün yaşamımızın nasıl bir parçası haline geldiğinin de göstergesi.

Gazeteciler elbette bu okunup yazılması bile zor olan duruma karşı yazmaya devam ediyor. Ancak Türkiye’de sansürün en ileri boyutu ise Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) hakkındaki haberlerde görülüyor.

MİT tırları haberini yapan gazeteciler sürgün edilmiş, Libya’da yaşanan bir çatışmayı haberleştiren gazeteciler ise devletin gizli belgelerini paylaştıkları iddiasıyla tutuklanmış ve iktidar tarafından ajan muamelesi görmüştü.

Bu örneklerden sonra gazetecilerin MİT ve TSK’ye ilişkin haberlerden kaçınmaya başladığını da görebiliyoruz.

Son olarak Tolga Şardan’ın da aynı şeye maruz kalması hükümetin bu konuda sert politikalarına devam edeceğinin de bir göstergesi.

Hatırlayacağınız üzere Van’da vatandaşların helikopterden atılmasını haberleştiren gazeteciler tutuklandı, haberlerine de erişim engeli kararı getirildi.

Bu durum doğal olarak haberlerin tüm Türkiye’ye yayılmasına yardımcı oldu ama verilen mesaj net “Yaparsan tutuklanırsın.”

Bu çok katmanlı sansür sisteminden elbette sosyal medya platformları da nasibini alıyor. Pek çok gazetecinin hesabına Türkiye’den erişim engeli getirildi. Hesap engellemelerin yanı sıra sosyal medya paylaşımları için de içerik engellemesi yapılıyor. Eğer istenilen şey elde edilmezse platformun kendisine erişemiyorsunuz. Instagram yasağı da bunun bir örneği.

Sansürün televizyondaki bekçisi ise RTÜK

Yine bu sistemin yarattığı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) için de ayrı bir pencere açmak gerek.

İnternet üzerinden yapılan yayıncılık faaliyetlerinin sansür bekçileri BTK ve İletişim Başkanlığı, televizyon kanallarının sansür bekçisi ise RTÜK. Muhalif kanallara uygulanan para ve program durdurma cezaları, yayın durdurmaya kadar gidebiliyor. Bu cezalar bahse konu iktidara yakın kanallar ise uygulanmıyor. Bu çifte standart da Türkiye’de alternatif yayıncılığı zorlamaya devam ediyor.

Yaşanan tüm sorunlara rağmen bu sansür sistemi sayesinde alternatif yayın platformları milyon dolarlar harcanan büyük haber kanalları ile yarışabiliyor.

Reyting ve okunma oranlarındaki bu dağılım elbette siyasal iklimle de ilişkili ancak bu davranışı yurttaşın haberi sahiplenişi olarak da yorumlayabiliriz. Her ne kadar gazeteciler sansüre karşı mücadele etse de bu mücadelede halkın kendi haber alma hakkı için mücadele etmesi şart. Bunun yanı sıra gazetecilerin de ortak mücadele yöntemleri ve araçları üretmesi gerekiyor. Erişim engellerine ve sansüre karşı alacağımız pozisyonda ortaklaşmak çok önemli.