İktidar ortaklarının sosyal medyaya yönelik son hamleleri ne anlama geliyor?
COVID-19 pandemisi sonrası, tüm dünyada devletlerin güvenilirliği sorgulanırken; Türkiye’de de salgınla birlikte en apolitik kesimler bile sorular sormaya başladı: ‘Devlet bize doğruyu söylüyor mu?’, ‘Her gün açıklanan rakamlar gerçek mi?’… Bu ve benzeri sorular, neredeyse her gün hepimizin yanıtını merak ettiği sorular haline geldi.
Televizyonları açtığımızda ya da herhangi bir yandaş gazetenin sayfalarını çevirdiğimizde salgına dair başarı hikâyeleri anlatılıyor. Ancak sosyal medyada başka bir hayat yaşanıyor ve belli ki iktidarın büyük ve küçük ortakları da bunun farkında. MHP’nin sosyal medyaya TC
Kimlik numaralarıyla girme teklifi ve AKP’nin sosyal medya
etik kurallarını kamuoyuyla paylaşması bunu gösteriyor.
MHP’li Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk’ün verdiği kanun teklifinde torba yasadan çıkan öneriler de yer alıyor. Öztürk’ün 1 Mayıs’ta TBMM Başkanlığı’na verdiği teklifin bir kısmı şöyle:
“Türkiye'den günlük erişimi 500 binden fazla olan, yurt içi veya yurt dışı merkezli sosyal ağ sağlayıcılarına, Türkiye'de temsilcilik açma, en az bir temsilci görevlendirme zorunluluğu getirilecek.
“Sosyal ağ sağlayıcıları, verdikleri hizmeti kullanmak isteyen kullanıcılardan Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını talep etmek zorunda olacak.”
Bu teklifin üzerinden 24 saat geçmeden AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, AKP Genel Merkezi tarafından hazırlanan “Sosyal Medya Etik Kuralları”nı kamuoyu ile sosyal medya hesabından paylaştı. Kendilerinin bu kurallara riayet edeceğini, diğer partilerden de aynı şeyi beklediklerini söyledi. Ünal’ın açıkladığı metinde etik kurallara dikkat çekiliyor ve toplumsal ahlak uyarısı yapılıyor.
“Oto-sansüre zorlayan bir polis-devlet erkinin” tezahürü
İki partinin sosyal medyaya yönelik girişimlerine dair konuşan Alternatif Bilişim Derneği üyesi ve Avrupa Dijital Haklar Örgütü Türkiye temsilcisi Aslı Telli, yüksek sayıda kullanıcısı olan sosyal ağ sağlayıcılarıyla ilgili düzenlemenin torba yasadan son anda çıkarıldığını hatırlattı: “Aradan üç hafta geçmeden Türkiyeli nettaşlar daha farklı bir kontrol ve gözetleme mekanizmasıyla karşı karşıyalar. Bu kez TC kimlik numarasıyla sosyal medya platformlarına girişi öngören yeni bir düzenleme söz konusu.”
Bu güncel adımın, hizmet sağlayıcıları aracılığıyla yurttaşın sosyal medya kullanımı esnasında ayak izlerini takip etmeye ve eleştirel paylaşımı engelleyici, oto-sansüre zorlayan bir polis-devlet erkini ortaya koyduğunu belirten Telli son olarak şunları söylüyor:
“Bu erkin özellikle salgın döneminde gündeme gelmesi, bu tip otoriter edimlerin artarak devam edeceğinin bir göstergesi. Yurttaşların ifade özgürlüklerini sınırlamakla kalmayıp, salgın dönemini bahane ederek otoriter korku ve baskı kültürünü normalleştirmeye yönelik bir adım olarak görüyorum. Üstelik internetin dağıtık yapısına ve tek merkeze bağlı olmadan bilgi paylaşımını mümkün kılan mimarisine taban tabana zıt. Bu ve buna benzer düzenlemelerin taviz verilmeden iptal edilmesi; dijital ve sivil haklar alanında çalışan kuruluşların görüşlerinin alınması şart.”
Teklif basın özgürlüğünü de tehdit ediyor
İktidarın iki ortağının birbirini takip eden iki hamlesi muhalefet partileri tarafından ise, “baskıcı rejimlerin karakteristik özelliği” olarak niteleniyor.
CHP’nin gazeteci kökenli milletvekili Utku Çakırözer; Türkiye’de sosyal medya ve kullanıcılara yönelik sansür girişimleri konusunda sürekli başa saran bir süreci yaşadığımızı belitti. “Daha önce torba yasa ile gündeme gelen ancak itirazlar üzerine geri çekilen youtube, whatsapp, twitter, facebook, instagram gibi sosyal ağ sağlayıcılarına yönelik denetim yasası şimdi iktidarın küçük ortağı MHP eliyle yeniden pişirilerek karşımıza getiriliyor” diyen Çakırözer, son girişimlerin düşünce ve ifade özgürlüğü açısından sakıncalı olduğu gibi kişisel verileri korunması kanununa da açıkça aykırı olduğunu söyleyerek “Bu şekilde bir uygulama ile milyonlarca yurttaşımızın kimlik numaralarının Amerikalı ya da çok uluslu internet şirketlerine sunulacak olması kaygı vericidir” dedi.
Çakırözer, sosyal medyayı denetim altına almaya yönelik olduğunu söylediği teklifin ayrıca basın özgürlüğünü tehdit ettiğini vurgulayarak, “Teklifin gerekçesinde ‘yalan haber’ denilerek haber ve gazetecilik faaliyeti de hedefe konuyor. Bir haberin yalan veya gerçek olduğuna ilişkin somut kriter ne belli değil. Konvansiyonel basın kurumlarıyla ilişkilerde iktidarın hoşuna gitmeyen gerçek haberler cezalandırılması yönünde” dedi.
Havuz medyası dışındaki alanı kontrol etme çabası
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya; “Kendilerine Cumhur İttifakı diyen iki parti zaten bir havuz medyasına sahip. Ancak karantina sürecinde havuz medyasını aşan bir medya ağı oluştu ve burada milyonlar kendilerini çok doğal bir şekilde ifade ediyor” diyerek iktidarın sosyal medya kullanıcıları üzerinde bir otokontrol sistemi yarattığını söyledi. İktidarın iki partisinin de sosyal medyadan rahatsızlığının herkes tarafından bilindiğini belirten Kaya, “Basın susturuldu, basın emekçileri cezaevine atıldı, bu da yetmiyor şimdi sosyal medyayı kontrol altına almak istiyorlar” dedi.
Bu tür girişimlerin demokrasinin teamüllerine aykırı olduğunu ve ancak diktatörlüklerde yaşanabileceğini belirten Kaya; baskıcı rejimlerinin özelliğinin özgür düşünceyi susturmak ve yayın kuruluşlarını zapturapt altına almak olduğunu dile getirdi.
‘12 maddelik öneri dizisi algı yönetimi’
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Azad Barış ise, sosyal medya ile ilgili düzenlemelerin torba yasada yer aldığını ancak kamuoyu tepkisi sonrası torbadan çıkarıldığını hatırlatarak şunları söyledi:
“Aslında Türkiye Çin’in başvurduğu, İran’ın hayata geçirdiği küresel birtakım şirketlerin kendi serverlarını Türkiye’ye getirmesi gibi bir aşamaya geçmek istiyordu. Ancak küresel şirketler buna şimdilik yanaşmadılar. Türkiye’nin zaten buna uygun bir altyapısı yok. Şimdi yapmak istedikleri bunun algısını oluşturmak.”
AKP’li Mahir Ünal’ın 12 maddelik öneriler dizisini ‘algı yönetimi’ olarak niteleyen Barış; “Sosyal medya mecra olarak insanların özgür düşünmesini teşvik ediyor. Ancak AKP ve MHP bu türden müdahalelerle, insan algısının oluşma süreçlerine ve hatta bizzat düşüncenin kendisine müdahale ediyor. Bunun adı faşizmdir, otokrasidir” dedi.
“Normalleşme süreci anayasaya sadakatle gerçekleşebilir”
Kuruluşunu pandemi dönemine denk gelen ve teşkilatlanma çalışmalarına devam eden DEVA Partisi ise konuyla ilgili freewebturkey’e özel açıklamasında Anayasa Mahkemesi’nin üç OHAL düzenlemesini iptal ettiğini hatırlatılarak, Türkiye, OHAL’in üzerinden iki sene geçmesine rağmen normalleşme ve demokratikleşme sürecine giremediği belirtildi.
Anayasal bir devlette, olağanüstü dönemlerde dahi keyfi bir yönetime izin verilmeyeceği belirtilen Deva açıklamasında “Unutulmamalıdır ki, normalleşme süreci ancak anayasaya sadakatle; mahkemelerin ve yüksek mahkemelerin anayasanın üstünlüğüne sahip çıkması ile gerçekleşebilir” denildi.