HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan geri çekilen teklifi “Çinleşme tasarısı” olarak tanımlarken, hukukçu Serhat Koç bant genişliğine müdahale fikrinin ağ tarafsızlığı ilkesini ağır bir ihlali olduğunun altını çiziyor
“
Biliyor muydunuz; yarından itibaren tüm dünyada yeni iletişim kuralları yürürlüğe girecek. Tüm Avrupa, Kuzey Amerika ve Güney Amerika ülkelerinin hükümetleri WhatsApp, Twitter, Facebook ve diğer iletişim kanalları ile bu kanallar üzerinden yapılacak tüm konuşmaların kaydedilmesi konusunda bir anlaşmaya vardılar.”
İki hafta önce çeşitli WhatsApp gruplarına gelen
bu mesaj sonrası “önlem” amacıyla gruplar kapatıldı, silindi, yeniden kuruldu ya da başka mecralara taşındı. 2013’ten beri dolaşımda olan bu “iddianın” vahim tarafı hemen ardından “sosyal ağ sağlayıcıların” sunucularını Türkiye içine taşımasına yönelik yasa maddesinin torba yasaya eklendiğinin ortaya çıkması oldu.
“Türkiye'den günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt içi veya yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılarına” Türkiye’de temsilci bulundurma, kullanıcı verilerini Türkiye’de tutma aksi durumda para cezası ya da internet trafiği bant genişliğinin yüzde 95’e kadar düşürülmesini öngören tasarı nihayetinde taslaktan çıkarıldı.
Paylan: Bu bir ‘Çinleşme’ tasarısı
13 Nisan tarihinde gece yarısından sonra yasa maddesinin torba yasadan çıkarıldığını duyuran HDP İstanbul Milletvekili
Garo Paylan, Twitter’dan “Whatsapp düzenlemesi yasa teklifinden çıkarıldı. Twitter, Facebook, Instagram’ın kapatılması yetkileri de yasa teklifinden çıkarıldı. Yasa teklifiyle, Erdoğan’ın sosyal medyayı kapatma niyetini görmüş olduk. İlk fırsatta yine deneyecektir”
mesajı paylaştı.
Görüşü için telefonla ulaştığımız Paylan bu tasarının “bir kapatma” tasarısı olduğunu belirterek durumun vehametinin kamuoyunda tam olarak kavranmadığının altını çiziyor.
“Bu sosyal medya platformları uluslararası platformlar. Serverların Türkiye’ye getirilmesi gibi bir durumu kabul etmeyeceklerdir. Yüzde 95 veri kısıtlaması demek o yapının kapatılması demek” diyen Paylan, yasanın bir “Çinleşme yasası” olduğunu vurguluyor:
“İktidar medyayı kontrolüne aldı. Kontrol edemediği tek alan sosyal medya. Telefonları dinliyor ama WhatsApp’ı dinleyemiyor. Bunları zapturapt altına almaya çalışıyor. İnfaz yasası çok tartışmalı geçtiği için ve bu maddelerde de direneceğimizi bildikleri için şimdilik bu maddeleri torba yasadan çıkardılar. Mutlaka bunu yeniden gündeme getirecekler. Bu aslında bir Çinleşme yasası. Çin’in de kendi Twitter’ı kendi WhatsApp’ı var. Türkiye için de aynısını yapmak istiyorlar.”
Hükümetin sosyal medya “takıntısı”
Paylan’ın öngörüsü geçmiş teşebbüslere bakıldığında oldukça yerinde. Bir kent ve çevre hakkı talebiyle başlayıp polis şiddetiyle karşılaşan ve sosyal medya üzerinden yayılarak ülke çapında hükümet karşıtı protestolara evrilen Gezi Parkı direnişinin ardından dönemin Başbakanı bugünkü Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan Twitter’ı “baş belası”
ilan etmişti. Erdoğan’ın ardından dönemin Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç ise sosyal medyanın manipülasyon merkezi olduğunu ve isteseler engelleyebileceklerini ya da kesebileceklerini söylemiş, dönemin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı
Binali Yıldırım “İnternet ilaca benziyor, ayarını kaçırınca zehirliyor”
demiş, AKP’nin Sosyal Medyadan Sorumlu Başkan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin ise, “Yalan tweet bomba yüklü araçtan daha tehlikeli. Sosyal medyaya yasal düzenleme şart”
açıklamasında bulunmuştu.
Bu açıklamalar icraatlarla da desteklenmeye başlandı. Toplumsal tepkilerin ortaya çıktığı dönemlerde bant genişliğini daraltma yani “darboğaz uygulama” yöntemiyle kullanıcıların sosyal medyaya ulaşmalarını engelleme/zorlaştırma uygulaması en çok karşımıza çıkan yöntem oldu. Gerek YouTube gerekse Twitter çeşitli dönemlerde Türkiye’de erişime engellendi. Erişim engellemelerinin kaldırılması için hükümet temsilcileri ve sosyal medya platformları temsilcileri arasında çeşitli
görüşmeler,
uzlaşılar yapıldı.
Koç: Tasarı bir hukuk garabeti
Bilişim hukukçusu Serhat Koç, buna rağmen hükümetin asıl amacının kişisel verileri elde etmek olduğunu söylüyor:
“Türkiye daha önce de içeriklerin kaldırılması için bu platformlara taleplerde bulunuyordu. Twitter bu soruna ‘withheld’ (buzlama) yöntemiyle bir çözüm bulmuştu, Facebook zaten eskiden beri istenilen içerikleri derhal kaldırıyor, YouTube ise bazı içeriklere Türkiye sınırlaması getirerek bu duruma çözüm bulmuştu. Ama Türkiye kullanıcıların IP bilgilerini istediğinde Twitter bu talebin ABD yasalarına göre kişisel veri kapsamına girdiği ve iki ülke arasında kişisel verilerin paylaşılmasına ilişkin anlaşma olmadığı için bu bilgileri Türkiyeli yetkililere vermiyordu. Tasarıda kişisel verilerin Türkiye’de tutulması talebi bu platformlar için kabul edilebilir değil.”
Koç ayrıca tasarıdaki “hukuk garabeti” olarak nitelendirdiği noktaya da dikkat çekiyor:
“Tasarı 5651 nolu kanunda değişiklik yapmayı öngörüyordu. Söz konusu kanunda ‘sosyal ağ sağlacıları’ diye bir aktör yok. İçerik sağlayıcıları, yer sağlayıcıları, erişim sağlayıcıları ve toplu kullanım sağlayıcıları tanımları yapıyor. ‘Sosyal ağ sağlayıcıları’ ile ne kastedildiği meçhul. Bu da yine bir hukuk garabeti. Ayrıca tasarının hedeflediği ‘Türkiye’den 1 milyondan fazla erişimi olan’ ibaresinin de neye göre belirleneceği bilinmiyor. Çünkü böylesi bir veri Türkiyeli yetkililer de dahil olmak üzere kimsede mevcut değil.”
WhatsApp ise başka bir noktada duruyor. Koç, kullanıcıların bir telefon numarası ile dahil oldukları WhatsApp’ta anonimliğin mümkün olmadığını söylüyor. WhatsApp’ın görüşme içeriklerini saklamadığını belirten Koç, yukarıda belirttiğimiz türden mesajların söz konusu tasarı ile dolaşıma sokularak hükümetin bir “korku ortamı yaratmayı” amaçladığını ekliyor.
Bant genişliği sorunu bir “ağ tarafsızlığı” meselesi
Koç’un dikkat çektiği önemli bir nokta ise; bant genişliğinin daraltılması işlemi. Tasarı söz konusu uygulamayı bir “cezalandırma” yöntemi olarak ön görse de çeşitli toplumsal olaylar sırasında hükümetin
kullandığı bir yöntem.
İnternet servis sağlayıcıları veya devletin internet üzerindeki verilere eşit davranması ilkesine dayanan “ağ tarafsızlığı” kavramının Türkiye’de var olmadığını vurgulayan Koç, ABD’de “ağ tarafsızlığı kanunu” olmasına rağmen Türkiye’de olmadığını söylüyor. “Medya platformları kartelleşip aynı zamanda internet erişim sağlayıcısı da oldukları noktada bant genişliğini domine ediyorlar. Bant genişliğini yüzde 95’e kadar yavaşlatmak ise pratik anlamda bu platformları fiilen erişime engellemek anlamına geliyor çünkü kullanıcılar bilgi veya haber-yoğun içerikten ziyade, hızlı ve kaliteli görüntülü içeriğe ulaşmayı talep ediyor. Bu şekilde bilgiye erişim kısıtlanıyor.”
Peki bundan kurtulmak mümkün değil mi? Koç bunun için “güvenilir VPN’lerin” bir yöntem olduğunu ama nihai ve doğru çözüm olarak görülmemesi gerektiğini söylüyor. Ancak en önemlisi Google aramasında ilk sırada çıkan ücretsiz ve sponsorlu VPN hizmetlerini kullanmaktan kaçınmak. “Bu hizmetlerin çoğunun Türkiye hükümeti ile anlaşması var. Bunları kullandığınız anda internet trafiği bilginiz yetkililere gidiyor” uyarısında bulunuyor Koç.
Tasarı “şimdilik” geri çekildi
Sonuç olarak sosyal medya kullanıcılarının kişisel verilerine erişme, diledikleri içerikleri kaldırma, silme ya da kullanıcıların söylemlerini denetleme rüyası bir kez daha başka bahara kaldı. Paylan COVID-19 pandemisi ile birlikte hızlandırılan ve kapsamıyla büyük tepki toplayan cezaevlerinin bir ölçüde boşaltılmasına yönelik infaz düzenlemesi görüşmelerinin siyasi mahkumları kapsam dışı bırakması nedeniyle gergin ve uzun geçmesi nedeniyle tasarının “şimdilik” geri çekildiğini söylüyor.
Nihayetinde sosyal medya bir kez daha Türkiye’de “paçayı kurtarmış” görünüyor. Ama uzmanların uzlaştığı bir nokta var: Hükümet yeniden deneyecek.