İnsanların haklarını aramak için çıktıkları meydanların yerini bir süredir sosyal medya aldı. Salgın nedeniyle sokağa çıkmak yerine dijital eylem yapanlarla konuştuk
1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Her yıl bu tarihlerde Taksim Meydanı’na çıkılacak mı tartışmaları yaşanmaya başlamış olurdu. İktidar Gezi Direnişi’nden bugüne Taksim’i kendi zaferinin bir göstergesi olarak muhaliflerin toplantı ve gösterilerine kapatmış durumda. Ancak bu yıl Taksim’e çıkılacak mı sorusu akıllara bile gelmedi; malum koronavirüs nedeniyle evlerden bile çıkamıyoruz.
Bu durumda eylem yeri bu yıl büyük ölçüde sosyal medya da olacak. Gerçi sosyal medya zaten bu amaçla kullanılan bir alan. Koronavirüs karantinası boyunca iktidarın salgına karşı aldığı önlemlerin yarattığı sorunları diye getiren kampanyalara tanık olduk.
Sosyal ağlara sansür geliyor
Sosyal medyanın insanlığın günlük yaşamında işgal ettiği yer, her geçen gün daha da genişliyor. 21. yüzyılın ilk iki on yılının bize gösterdiği şu: Bu eğilim devam ederse sosyal medya yarın daha da önemli olacak. Hal böyleyken Free Web Turkey’de 9 Nisan 2020 günü yayınlanan “
Sosyal ağ’lara sansür geliyor” başlıklı haberde duyurulan iktidarın “sansür” hamlesi üzerinde durulması gereken bir konu olarak karşımıza çıkıyor.
Ortaya çıkışından itibaren yönetenlerin kontrol altında tuttuğu “kitle iletişim”, sosyal medyanın yaygınlaştığı bu yıllar boyunca hiç yaşamadığı “güven krizi”ne girmiş durumda. Kendi “hakikati”ni ana akım medya aracılığıyla kitlelere kabul ettirmekte zorluk çekmeyen iktidarlar, artık her biri ayrı medya unsuru olan sosyal medya kullanıcılarıyla tek tek uğraşmak durumunda kalıyor. Ancak bu oldukça meşakkatli bir iş, iktidarın gittikçe sertleşmesinin temel nedeni bu. Çünkü siyasi yapılar kontrol edemediği, güçsüz kaldığı durumlarda zora başvurur.
Devletlerin ya da iktidarların karşılarında reklam gelirleriyle kontrol altında tutacakları medya kuruluşları yok. Sosyal medyaya platform sağlayan ve artık her biri dev şirketlere dönüşen Facebook, Twitter, Whatsapp gibi oluşumlar bulunuyor karşılarında. Ancak bu tip sosyal medya platformları varlıklarını devam ettirmek için kendisine içerik sağlayan kullanıcılarının ürettiği içeriğin kalitesine muhtaçlar. Bu içeriği üretenler ise baskı olan ortamlardan uzaklaşıyorlar.
Muhaliflere baskı
Free Web Turkey’in haberinde duyurulan iktidarın bu yapıları kontrol altına alma çabası ile sosyal medya firmalarının ayak sürümesinin ardında çelişkili durum var.
Fikrini özgürce söyleyen, fikirler etrafında bir araya gelen sosyal medya kullanıcıları ve platformlar sosyal medya platformları için önemli içerikler üretiyor. Diğer yanda bu içeriklerin toplumsal ve siyasi etkileri de oluyor.
İktidarları rahatsız eden ise muhalif olan sosyal medya kullanıcılarının varlığı. Muhalifler bir yandan soruşturma, dava ve gözaltılarla bastırılmaya çalışılıyor; diğer yandan ise “yandaş troll” olarak adlandırılan birçoğunun maaşlı olduğu iddia edilen iktidar yanlısı kullanıcılar muhaliflere karşı kullanılıyor.
Ödeme Yapmıyoruz
Ödeme Yapmıyoruz Hareketi'nin çağrı görseli.
Sosyal medyaya yönelik bu tür baskılar Koronavirüs salgını sırasında uygulanan karantina günlerinde artarak devam etti. En son 10 Nisan günü Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi stajyer avukat Yağız Timoçin, Twitter hesabından yazdığı “
Ödeme Yapmıyoruz” tweetleri nedeniyle gece yarısı gözaltına alındı. Timuçin sabah saatlerinde yurtdışı yasağıyla serbest
bırakıldı.
Ödeme Yapmıyoruz Hareketi koronavirüs önlemleri dolayısıyla oluşan hak kayıplarına dikkat çekmek için bir araya gelmiş. “Elektrik, su, doğalgaz faturalarını, KYK kredilerini, yurt ücretlerini, banka borçlarını, konut ve küçük işletme kiralarını ödemiyoruz” diyorlar. Bu görüşlerini yaygınlaştırmaya çalışıyorlar.
Haberin Var Mı?
Gazetecilerin Yeni İnfaz Düzenlemesi’nin cezaevindeki arkadaşlarını da kapsaması için yaptıkları çağrı videosu.
İktidarın Koronavirüs salgınını önlemek için ürettiği çözümlerden biri cezaevlerinde mahpus yoğunluğunu azaltmak.
Cezaevlerinde bu yoğunluğun oluşması tartışılması gereken önemli bir soru olarak bir yerde dursun; kimlerin infaz düzenlemesiyle çıkacağına dair verilen karar acilen tartışılmalı. Çünkü aldıkları cezaların bir kısmını yatan mahpuslara erken tahliye yolu açan düzenleme, fikir suçlularını kapsamıyor.
Dolayısıyla 51’i hükümlü toplam 98 gazeteci Koronavirüs salgını tehlikesiyle cezaevinde karşı karşıya bırakılmış oluyor.
“
Haberin Var Mı İnisiyatifi” gazetecilere yönelik bu adaletsiz tutuma karşı sosyal medyada kampanya sürdürüyor.
İnisiyatifi bir grup gönüllü gazeteci, çalıştıkları kurumlara veya politik tutumlarına bakmaksızın cezaevindeki tüm meslektaşlarıyla dayanışmayı büyütmek için oluşturmuş.
İnisiyatif sosyal medya kampanyaları konusunda oldukça tecrübeli. İçinde yaratıcı ekip, sosyal medya çağrı ekibi ve metin ekibi bulunuyor. Bu ekiplerin oluşturduğu ana ekip ortak akıl yürüterek ‘neye daha fazla dikkat çekilmesi’, ‘hangi sloganın kullanılması’ gibi kararlar alınıyor.
Sosyal medya da kampanyaya ne zaman başlanmalı kritik bir konu. Haberin Var Mı ekibi aynı saatte başka eylem olup olmadığı ya da başka önemli bir gündeme denk gelmemesine dikkat ediyor. Ardından çağrı ekibi devreye giriyor; gazeteciler, avukatlar, STK’lar, milletvekilleri ve sanatçılara duyurular yapılıyor. Katılmak isteyenle belirlenen saatte ifade edilmek sözü, duyurmaya başlıyor.
Haberin Var Mı İnisiyatifi ‘
GazetecilerÖzgürOlsun’, ‘
AdaletHemenŞimdi‘. ‘
GazetecilerDeEvdeKalsın’ gibi hashtagler ile ses getirdi.
İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu
Evde Kalmak İçin Ücretli İzin kampanyasından bir çalışma.
Koronavirüs salgını günlen-rinde alınan önlemlerin yol açtığı hak kayıplarına dikkat çeken diğer bir oluşum
İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu.
Platform Türk-iş, Hak-iş ve DİSK’e bağlı sendikaların İstanbul şubeleri tarafından oluşturulmuş. Süreçte sosyal medya üzerinden yapılacak tüm çalışmalar için kararlar, bileşenlerin ortak kararıyla alınıyor. Son zamanlarda çalışmalarını salgın dönemi politikalarına yönelik hazırlıyorlar.
Tıpkı Haberin Var Mı İnisiyatifi gibi, Şubeler Platformu da kampanyanın başlama saati için belli bir kritere uyuyor. Kampanyaları mesai saatinin bitimini dikkate alarak yap başlatıyorlar. Zaten ele aldıkları sorunlardan biri de bu; çünkü salgın nedeniyle halka “evde kal” çağrısı yapan iktidar işçilerin çalışmaya devam etmesini kendisine sorun olarak görmüyor. İşçiler salgın koşullarında çalışmaya devam ediyor.
Şubeler Platformu, bu sorunun çözülmesi için geçtiğimiz günlerde ‘
EvdeKalmakİçinÜcretliİzin’ kampanyası yaptı. İstekleri izinlerin ücretli olarak uygulanması. Çünkü üretime ya da hizmetlerine ara veren fabrika ya ad firmalar çalışanlarına ücretsiz izin kullandırıyor. Bu da çalışanları “ya sağlık ya açlık” ikileminde bırakıyor.
Kuzey Ormanları Savunması
Kazdağları Evimiz kampanyasının görsel çalışmalarından biri.
Örneğin
Kuzey Ormanları Savunması (KOS) Nisan ayı boyunca twitter hesabından şöyle bir çağrı yaptı:
“Su havza ve kaynaklarımızın tümü
#KuzeyOrmanları‘nda. Ormanın suyu az, önümüz yaz. Salgınla susuz mücadele edemeyiz. Sabunlarken suyu kapatalım, lütfen boşa konfora harcamayalım. Bir de ormanları yağmaya karşı savunalım…”
Kuzey Ormanları Savunması geçmişi Gezi Direnişi’ne kadar giden bir oluşum. Kent ve doğa talanına karşı Temmuz 2013’te yola çıktılar.
Kuzey Ormanları olarak adlandırılan, İstanbul’un kuzeyi de dahil olmak üzere Istrancalar’dan Melen Havzasına kadar olan bölgede yer alan bütüncül ekolojik alanın varlığını sürdürebilmesini savunuyor. Üçüncü havalimanı, üçüncü köprü, Kanal İstanbul gibi ekosisteme zarar veren her türlü projeye karşı mücadele ediyorlar.
KOS çalışmalarını duyurmak ve yaymak için mendi medya olanaklarını yaratan bir topluluk. Sosyal medya kampanyalarında hedef kitle ile sürekli ve doğrudan diyalog oluşturmaya önem veriyorlar. Anlaşılır, kolay akılda kalır ifade ve sloganlar üretmeye gayret ediyorlar.
Son olarak 2019 Haziran’da Türkiye Ormancılar Derneği ile birlikte Kuzey Ormanları’nın “Kuzey Marmara Muhafaza Ormanı” olarak mutlak koruma altına alınması amacıyla “Kuzey Ormanları’nı #
MuhafazaEt kampanyasını yürüttü. Bu kampanya kapsamında 5 ayda 130 bin imza topladılar. İmza kampanyası halen devam ediyor. Nisan ayında ise #
KazdağlarıEvimiz kampanyası yaptılar.
KOS bugüne kadar Kuzey Ormanları köylülerinin de katılımıyla birçok kampanya yaptı. Bu çalışmalarda bazı kazanımları oldu. Örneğin Polonezköy mevkisi, Belgrad Ormanı’nın güneyi olan Fatih Ormanı imara açılmasını engellediler. Bu mücadeleleri yöre halkıyla birlikte veriyorlar. Mesela Ballıkayalar Kanyonu’na planlanan otoban projesini yıllardır dağcılarla, bölge halkıyla ve meslek odalarıyla birlikte yürütülen mücadeleyle defalarca savuşturdular. Kocaeli Sungurlu, Safaalan, Acarlar Longozu Pendik Hayvan Barınağı, Kırklareli Çukurpınar ve Istrancalar’daki Demirköy’de benzer başarılar elde ettiler. Belgrad Ormanı’nın ortasından nostaljik tren hattı geçirilerek turizm ve ulaşım bahanesiyle ormanın tahrip edilmesini de şu ana kadar engellediler.
Sıfır Gelecek Kampanyası
Dijital İklim Grevi’nden canlı yayın görüntüsü.
Sıfır Gelecek Kampanyası Nisan 2019 tarihinde iklim hareketini Türkiye’de yükseltmek ve gündeme getirmek amacıyla başlatıldı. En başta yaklaşık 12 sivil toplum kuruluşu, hareket ve çevre örgütü olarak “birlikte iklim hareketi için ne yapabiliriz?” sorusu üzerinden yola çıktı. Hareketin genişlemesiyle artık iklim hareketine destek vermek isteyen herkes kendi ilinde Sıfır Gelecek ismini kullanarak bir çalışma başlatabiliyor.
Sıfır Gelecek Kampanyası’nın üzerinde uzlaştı üç talebi var: Yerel yönetimlerin ve hükümetin iklim acil durumu ilan etmesi; iklim krizinin başlıca sebebi olan karbon emisyonlarının sıfırlanması ve bu doğrultuda Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı güncelleyerek meclisten geçirmesi ve adil bir geçiş süreci…
Kampanya aktivitelerini sokakta, doğada düzenlemeye alışık bir yapı. İnsanların bir araya gelerek iklim sorununun çözüleceğini düşünüyorlar. Mesela 20 Eylül 2019 günü yapılan eylemde Kadıköy’de yaklaşık dört bin kişi bir araya gelmişti.
Ancak 3 Nisan 2020 küresel iklim grevinde koronavirüs sebebiyle karantina vardı ve “ilk dijital iklim grevini” düzenlediler.
#
Dijitalikimgrevi ve #
buevdegrevvar gibi etiketlerle eylem gerçekleştirildi. Gün boyunca 10 bin üzerinde tweet atıldı. Canlı yayın yoluyla yaptıkları basın açıklamaları ve grev iki binin üzerinde kişiye ulaştı. Sanatçılar da canlı yayın üzerinden verdikleri mini konserlerle kampanyaya destek oldu.
İklim meselesini koronavirüs gibi acil ve yakıcı bir gündem varken kampanya konusu yapmak ve ses duyurmak kolay değil. Eğer koronavirüs salgını olmasaydı 3 Nisan’daki grev dijital ortam yerine Beşiktaş Belediyesi’nin desteğiyle Beşiktaş’ta gerçekleştirecekti.
Sıfır Gelecek Kampanyası eylemleri engellenen, hedefte olan bir hareket değil: “Hükümet tarafından doğrudan hareketi engelleyici bir baskı henüz görmedik. Ancak oldukça temkinli hareket etmeye çalıştığımızı söyleyebiliriz. Taksim Meydanı gibi yerlerde toplu etkinlik yasakları olan yerlerde grev gerçekleştirmedik” diyorlar.