Can Ertuna
Bir zamanlar insanlığı ileriye taşıyacak gelişmelerin genç cesur öncüleri, özgürlüklerin savunucusu, eşitlikçi dijital kamusal alanın bekçileri gibi ambalajlanan Zuckerberg ve Musk’ın başını çektiği büyük teknoloji ağalarının, pragmatist iş adamları olduğu gün gibi ortaya çıktı; artık teknolojik yeniliklerle değil siyasetle içli dışlı olarak para kazanma peşindeler
Sermayenin bükemediği bileği öpmesinin son örneği, milyarlarca kullanıcısı olan sosyal medya platformlarının, 20 Ocak’ta ABD başkanlığı koltuğuna oturacak Donald Trump’ın yanında hizalanma çabası oldu.
X’in sahibi Elon Musk müstakbel başkana, temmuz ayında kampanya mitinginde uğradığı suikast girişiminden beri, doğrudan destek veriyor. Kampanyasına 277 milyon dolar yatırdı, zamanının büyük bölümünü Florida’da Trump’ın yanında geçiriyor, X’teki 212 milyondan fazla takipçisine popülist sağ söylemin borazanlığını yapıyor ve yeni yönetimde “hükümet verimliliği” bakanlığı görevi bekliyor.
Facebook kurucusu ve aynı zamanda Facebook, Whatsupp ve Instagram çatı kuruluşu olan Meta’nın yöneticisi Mark Zuckerberg de 2021’de Kongre baskını sonrası Facebook’dan kovdukları Trump’a biraz geç ama hızla yanaştı. Trump’ın arkadaşı dövüş sporları organizasyonu başkanı Dana White’ı Meta yönetim kuruluna aldı, Trump’a akıllı gözlük hediye etti ve başkanlık töreni için 1 milyon dolar bağış yaptı. O da Florida’daki evde ağırlandı. Zuckerberg bu “küçük jestlerle” de yetinmedi ve Trump ve destekçilerinin eleştirileri uyarınca şirket politikalarında yeni düzenlemeler yaptığını açıkladı. “İfade özgürlüğünü” gerekçesiyle haber ve içerik doğrulama kuruluşlarıyla iş birliğini onların taraflı oldukları gerekçesiyle sonlandıracaklarını belirtti. Biden döneminde aldıkları önlemlerin kendilerini “ana akım tartışmalardan uzaklaştırdığını” iddia etti.
Zuckerberg’ün “daha az kötü şey yakalama pahasına” değiştirdiği şirket politikasına dair bu adımın şimdilik ABD’de atılacağını belirtmek gerek. Zira Avrupa Birliği’nin Dijital Hizmetler Yasası, platform ve arama motorlarının dezenformasyon, nefret söylemi gibi konularda gerekli önlemleri almaması halinde onları küresel gelirlerinin %6 oranında cezaya tabi tutmayı öngörüyor. Ancak bu yasanın önümüzdeki dönemde ne kadar sert uygulanabileceği de merak konusu. Trump’ın X ve Meta için Avrupa’yla bir pazarlığa oturması da ona destek sunan bu şirketlerin isteyeceği bir şey.
“Her şey duygu$al”
Bir zamanlar kendini liberal, eşitlikçi ve toplumdaki dezavantajlı kesimlerin savunucusu olarak tanıtan Mark Zuckerberg ile siyasi olarak ılımlı olduğunu ifade eden Musk’ın popülist sağ siyasetle dansının altında ekonomik çıkar kaygılarının yattığını gösteren çok sayıda işaret var.
Meta’nın başında Istagram ve WhatsApp’ı satın alarak rekabeti engellemeye çalıştığı iddiasıyla ABD Federal Ticaret Komisyonu şikayetiyle açılan bir antitröst davası demoklesin kılıcı gibi salınıyor. Ayrıca Zuckerberg’ün TikTok’un ABD’de yasaklanarak Instagram’ın Pazar hakimiyetini sağlamlaştırmak için uğraştığı kulislerde konuşulan bir konu.
Elon Musk, sahibi olduğu uzay şirketi SpaceX’in Amerikan uydularının yörüngeye yerleştirilmesi alanında payını artırmak istiyor. Ayrıca Pentagon ve diğer ABD İstihbarat örgütleri için casus uydu yapımına da talip. Trump başkan seçildikten sonra Tesla hisseleri %12 arttı. Trump’ın şirketlere vergi indirimi vaadi de ağızları sulandıran bir diğer etken. Bir zamanlar insanlığı ileriye taşıyacak gelişmelerin genç cesur öncüleri, özgürlüklerin savunucusu, eşitlikçi dijital kamusal alanın bekçileri gibi ambalajlanan Zuckerberg ve Musk’ın başını çektiği büyük teknoloji ağalarının pragmatist iş adamları olduğu gün gibi ortaya çıktı; artık teknolojik yeniliklerle değil siyasetle içli dışlı olarak para kazanma peşindeler.
Sağ popülizmin maskesi olarak “ifade özgürlüğü”
Musk’ın X’i aldıktan sonra yaptığı gibi şimdi Zuckerberg de yaklaşık 3 milyar kullanıcısının bulunduğu platformlarını nefret söylemi ve dezenformasyon konusunda daha az denetime tabi tutacak düzenlemeleri ifade özgürlüğü alanını genişletmek olarak duyuruyor.
Doğrulama kuruluşlarının tarafsızlığı elbette tartışma konusu olabiliyor. Özellikle dezenformasyonla mücadelenin bazen politik gerekçelerle yürütüldüğü hatırlanınca bu konuda evrensel standartların nasıl sağlanacağı, en azından doğrulama için doğru yöntemler kullanılsa bile seçilen içeriklerin neye göre seçildiği dünyada da tartışma konusu. Ancak en azından Türkiye’de Meta ile çalışan iki kuruluş, Teyit ve Doğruluk Payı’nın Uluslararası Doruluk Kontrolü Ağı’nın (IFCN) standartlarına tâbi olduğunu hatırlatmakta yarar var. Zuckerberg’ün bunun yerine önerdiği “topluluk notları” sistemi. Yani X’te olduğu gibi içeriği kullanıcılara denetletmek. İşte bunun sağlıklı işlediği alanlar olduğu gibi, sesi en çok çıkan, sosyal medyada en yoğun örgütlenen grupların “seçici” şekilde gündeme yön verip alternatif hakikatler yaratacağından endişe duyanların sayısı az değil. Olgulara karşı sesi en gür çıkanın hakikat üzerinde tekel olabildiği bir sistem hakikat sonrası (post-truth) toplum batağına daha fazla batmamıza yol açabilir. Üstelik bu şirketlerin sicillerinde taraflılık suçlamaları bulunduğu hatırlanınca hakemin ne kadar dirayetli olduğu sorusu da gündeme geliyor. Malum 7 Ekim’den sonra İsrail’in Gazze Savaşı sırasında Filistinlilerin haklarıyla ilgili paylaşımların sansürlendiği iddiaları uluslararası kuruluşların raporlarına bile konu olmuştu.
Zuckerberg açıklamasında ayrıca göç ve toplumsal cinsiyet gibi alanlarda paylaşımların daha az denetleneceğini ve politik içeriklerin de eskisine göre daha görünür kılınacağını vurguladı. Bu da denetimsiz bir ortamda göçmen karşıtlığı LGBTİ+ bireylere ayrımcılık ve dezavantajlı gruplara karşı dezenformasyon ve nefret söyleminin kontrolsüz şekilde yayılacağı endişelerini tetikledi.
Çevrim içi platformlardaki nefret söyleminin gündelik hayatta insanların canlarına mal olan şiddete dönüştüğüne dair nice araştırma var. Sosyal medya kaynaklı devrimlerin olup olmadığı tartışılsa da sosyal medya kaynaklı katliamlar olabiliyor. Benzer düzenlemeler Elon Musk tarafından X’te hayata geçirildiğinde şirketlerin dezenformasyon ve nefret söylemiyle kirlenen bir platformda reklam vermeyecekleri ve düşen reklam gelirleri nedeniyle platformun batacağı iddia edilmişti. Gözüken o ki bu senaryo şu ana kadar gerçekleşmedi. Tersine sahipleri artık bu platformları daha büyük siyasi ve ekonomik çıkarlar için egemenlerle pazarlık masasında da çok kullanıyorlar.
Popülist içerikler, sansasyonel olmaları, basit çözümlemeler sunmaları, insanların öfkelerini ve duygularını kabartmaları sayesinde yer yer karmaşık ve çok boyutlu olan, kavranması çaba gerektiren olgusal hakikatlerden çok daha hızlı yayılabiliyor ve ilgi ekonomisi üzerinden kâr hesabı yapan platformların gelirlerini artırabilmesine olanak sağlıyor. Sonuç olarak toplumsal eşitsizliklerin dijital eşitsizlikler olarak yansıdığı bu alanlara birer eşitlikçi kamusal alan yakıştırması yapmak Evgeny Morozov ve Christian Fuchs gibi araştırmacıların başından beri karşı çıktığı bir şey. Platformların kapitalist karakterleri onları gerçek demokrasinin aracı olmaktan alıkoyuyor. Şimdi bir yanda Trump’ın popülizm sofrasına oturan teknoloji liderleri ile diğer yanda onları kendi siyasi gündemleri için egemen siyasetin kurallarıyla denetlemeye soyunan dünyanın dört bir yanındaki seçkinlerin pazarlığı var ve iletişim deneyimi her geçen gün platformlara hapsolan geniş kitleler bu pazarlıklardan çıkacak sonucu bekliyor. Tüm bu sorunlara çözüm ise internetin, yanlış biçimde içkin sanılan, kâr odaklı kapitalist karakterini sorgulamaktan ve buna alternatif modeller yaratmakta yatıyor.