Gerçeğin gücü, onun tekrarından gelir

Gerçeğin gücü, onun tekrarından gelir

Bu yazı, Suya Yazı isimli yazı dizimiz kapsamında yayımlanan dördüncü makaledir. 

FURKAN KARABAY

Birileri yargıda, bürokraside, emniyette ne kadar organize olursa olsun gerçeğin gücü karşısında kimse uzun süre hüküm süremez.

Biz öncelikle gerçeğin peşinde olan gazetecileriz. Yanlış anlamayın, kutsal ya da yansıtılmaya çalışıldığı gibi olağanüstü bir iş değil, sadece işimizi yapıyoruz. İşimiz de gerçekleri, özellikle de iktidar sahiplerinin gizlemeye çalıştığı gerçekleri gün yüzüne çıkarmak. 

Nihayetinde gazeteci bir denetleyici rolünü de üstlenir. Bir nevi kamu görevlisidir, kamu adına çalışır ve kamunun hakkını gözetir. Koltuk işgal eden güç sahipleri ise kamunun hakkını çalarken emniyet ve yargıdaki nüfuzlarıyla kirlerini, çamurlarını gizlemeye çalışır. Bunun en görünür örneklerinden biri de kiri, pası, çürümeyi ortaya çıkaran haberler için verilen gelen erişim engeli kararlarıdır.

Eğer kendi halinde bir vatandaşsanız en basit davalarınız dahi senelerce sürer. Bir türlü sonuç alamazsınız. Yargı mekanizması o kadar yavaş ilerler ki haklı olduğunuz davadan bile illallah eder çekilirsiniz. 

İşte o yargı mekanizması kimi zaman da jet hızıyla karar alır. Bu jet hızıyla alınan kararlar sulh ceza hakimliklerine düşen erişim engeli talepleridir. 

Kirini temizleyemeyenler sulh ceza hakimliklerine koştu

15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından AKP’nin yaptığı yargı darbesiyle adliyelere bazı hakim ve savcılar yerleştirildi. Birçoğu oturduğu koltuğu işgal ettiğini bildiği için kendilerini o makamlara getirenlerin bir dediklerini iki etmedi. Bu hakim ve savcılar, sekiz yıllık süreçte “aksak” bir yargı mekanizması doğurdu. Bu da kire bulaşmış siyasilerin kamunun hakkını daha da fazla çalabilmesi için muazzam bir sistem oluşturdu.

Bundan henüz aylar önce Yargıtay’a atanan eski İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar, görev yaptığı adliyede rüşvetle iş yapıldığından, güç sahiplerinin müdahalesiyle suçluların bırakıldığından bahsetti. Hakimler ve Savcılar Kuruluna (HSK) dilekçe göndererek “adliyemde rüşvet var” dedi. 

HSK’ya gönderilen bu dilekçede erişim engellerinin nasıl alındığına dair satırlar da yer alıyordu.

Siyasilerin ve nüfuzlu omzunu iktidara yaslamış kişilerin o kadar ayyuka çıkmış usulsüzlüğü vardı ki bunlar da gazeteciler tarafından ortaya çıkarılıyordu. 

Tabii ki bu kiri temizlemek imkansızdı, nitekim bu bir gerçekti. Siyasiler ve nüfuzlu güç sahipleri de soluğu sulh ceza hakimliklerinde alıyordu. 

Sulh ceza hakimlikleri de kapılarına yıllardır erişim engeli talebiyle gelindiğini biliyordu. Artık bu bir kazanç kapısı haline de gelmeye başlamıştı. İşte HSK’ya gönderilen dilekçede de bundan bahsediliyordu. Dönemin başsavcısı Uçar’ın iddiasına göre İstanbul Anadolu Adliyesinde kimi sulh ceza hakimlikleri, erişim engeli kararlarını para karşılığında veriyordu. 

Peki bu İstanbul Anadolu Adliyesinde en çok erişim engeli talebinde bulunanlar arasında kimler vardı biliyor musunuz? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en yakınları ve çevresi. 

Erişim engeli kararları, doğruyu gizlemeye yetmez

Ahmet Taner Kışlalı’nın dediği gibi “Doğruların gücü, tekrarından gelir. Doğru olanı tekrar tekrar söylemek gerekir.” 

Erişim engeli kararları doğruyu gizlemeye yetmez. Haber erişime engellenirse bu durum haber yapılır, erişim engeli haberine de erişim engeli gelirse bunun da haberi yapılır. Doğruyu tekrar etmek, ısrar etmek gerekir. 

Yargının, birçok gazetecinin boğazına dayanmış kullanışlı bir kör bıçağı var. Benim için bir anlam ifade etmese de onlarca haberi engellenen, hakkında 50’ye yakın soruşturma açılan, 30’a yakın davası süren, milyonlarca lira tazminatı istenen ve hapse atılan biri olarak söylüyorum ki gerçeğin üzerini örtme çabaları beyhude. 

Ne kadar gizlemeye çalışırlarsa çalışsınlar, eğer biz de üzerine toprak atarsak bir gün hepimiz o gerçeğin altında kalırız.

Unutmayalım: “Gerçek toprağın altına kapatıldığı zaman, orada öyle bir toplanır, öyle bir patlama gücü kazanır ki patladığı gün her şeyi kendisiyle birlikte havaya uçurur.”